Prof Dr. Özlenen Özkan’ın, 2010 yılında Türkiye’nin ilk çift kol nakli, 2011 yılında dünyanın ilk kadavra vericili uterus nakli, 2012 yılında Türkiye’nin ilk yüz nakli gibi önemli başarılara imza atan ekip içinde bulunması yanında 14 Ağustos 2020 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Akdeniz Üniversitesi Rektörlüğü’ne atanması ve bugüne kadar ki süreçte bayan rektör olarak çalışmaları ve kurduğu diyaloğları kamuoyunda tanınırlılığını daha da arttırdı. Zaten kariyeri ve başarısı tescillenmiş bir isimdi.
2023 genel seçimlerinin gündemde olduğu şu günlerde Rektör Prof. Dr. Özkan’ın siyasetle ilgili düşüncesini bilmiyorum ama; isminin kamuoyunda Ak Parti’nin Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak dillendirildiğini duyuyorum.
2023 genel seçimleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan açısından son derece önemli. Alacağı oylar tekrar Cumhurbaşkanı seçilmesini sağlamayacak, aynı zamanda başkanlık sisteminin de seçmen bazında kabul edilip- edilmediğini de görecek.
Genel seçimler zor bir seçim olacak, sadece Cumhur ittifakı için değil, Millet İttifakı içinde. Ama, eğitim seviyesinin yüksek olduğu seçim bölgelerinde Millet ittifakının başarısını da bir köşeye not edelim.
Bu nedenle Ak Parti milletvekili adaylarını belirlerken, mutlaka eğitimli ve tanınmış yüzlere ilk sıralarda yer vermek zorunda. Antalya bazında düşünürsek, Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan bunlardan biridir. Başarılı, tanınan, sevilen, eğitimli hem de kadın bir yüz Ak Parti’ye Antalya’da ciddi anlamda katkı sağlar diye düşünüyorum.
Özellikle CHP tabanından oy getirecek başarısını ispatlamış milletvekili adaylarına bu seçim Ak Parti’nin çok daha fazla ihtiyacı var. Cumhur ittifakının milletvekili adaylarının belirlenmesi sürecinde hal-hatır işlerinin bir kenara konulması gerekiyor. Akdeniz Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Özlenen Özkan gibi kariyer yapmış isimlerin listelerde olması Antalya’nın da lehine bir durumdur.
Şahsen ben sayın Erdoğan’ın, Rektör Özkan’ı partisinde milletvekili adayı olarak değerlendireceğini düşünüyorum. Ve yine sayın Erdoğan tekrar seçilirse, kabine de Antalya’dan ikinci bir bakan olma ihtimalini de uzak görmüyorum.
Sonuç olarak Ak Parti açısından Antalya’da 2023’te başarının yolu Rektör Özkan gibi isimlerin listelerde hem de ilk sırada yer bulmasından geçtiğine inanıyorum * Erkin ÖZGÜNSÜR
O isimleri geride bıraktı
Tüm Türkiye’nin “Antalyaspor ile devam kararı” aldığını Toros Gazetesi aracılığı ile öğrendiği Nuri Şahin, Antalyaspor’daki kariyerinde bir çok önemli teknik adamı geride bıraktı.
Antalyaspor teknik direktörü Nuri Şahin ile ilgili ilginç bir istatistik ortaya çıktı. Genç teknik adam, Antalyaspor’da 10 ve daha fazla maça çıkan teknik direktörler arasında yakın tarihte en yüksek maç başı puan ortalaması yakalayan 6.teknik direktör oldu.
5 Ekim 2021 tarihinde saha içinden saha kenarına adım atan ve ilk hocalık deneyiminde Antalyaspor’da önemli rekorları egale eden Nuri Şahin, bu sezonun sonuna gelinmesiyle birlikte teknik direktörlük kariyerindeki 73.maçını da tamamlamış oldu.
34 yaşındaki teknik adam, bu 73 maçta 30 galibiyet ve 17 beraberlik aldı.
26 maçta rakibine mağlup olan Şahin, 1,5 sezonluk teknik direktörlük kariyerinde 51 farklı oyuncuyu kullandı.
Sezon sonunda görevi bırakma ihtimali bulunmasına karşın Türkiye’nin ilk kez Toros Gazetesi’nden öğrendiği “devam” kararı Antalyaspor taraftarlarının önemli bir bölümü tarafından olumlu karşılanırken, genç teknik adam ile ilgili ilginç bir istatistik öne çıktı.
Kırmızı beyazlı takımın başında 10 ve daha fazla maça çıkan teknik direktörler arasında 1.47’lik maç başı puan ortalaması ile bu alandaki 6.teknik direktör olan Nuri Şahin; daha önce Antalyaspor’daki mevkidaşları Samet Aybaba, Ersun Yanal, Mehmet Özdilek, Jose Morais, Hamza Hamzaoğlu gibi isimleri geride bıraktı.
Antalyaspor teknik direktörü olarak 2014 yılında 10 maçta görev yapan Engin Korukır, 1.80 maç başı puan ortalaması ile Şahin’in önünde yer alırken, Rıza Çalımbay 1.74, Tamer Tuna 1.55 puan ortalaması ile yine Şahin’in önünde yer alan isimler oldu.
Haber: Salih Özgünsür
Kaynak : Haber Merkezi
Ekleme Tarihi : 2023.06.22 02:04:25
Son Düzenlenme Tarihi :
Dr. Uçar: “Her 17 çocuktan birinde besin alerjisi var”
Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gamze Uçar, tüm dünyada da alerjik hastalıkların salgın gibi yaşandığını, Türkiye’de de her 17 çocuktan birinin besin alerjisi yaşadığını belirterek, “5 yaşından sonra yapılacak test ile çocukların neye alerjisi olduğu kolaylıkla bulunabiliyor” dedi.
Acıbadem Adana Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gamze Uçar, modern yaşamın getirdiği çevre kirliliği, daha fazla kimyasal maddeye maruz kalma, aşırı hijyenik ortamlarda yaşama gibi etkenlerin alerjik hastalıkların görülme sıklığını hiç olmadığı kadar artırdığına dikkat çekerek, “Ülkemizde besin alerjisinin görülme sıklığı yüzde 6. Yani her 17 çocuktan biri besin alerjisi yaşıyor. Ayrıca çocukluk çağı astımına yakalanma oranı da yüzde 6-15 arasında. Tüm dünyada da alerjik hastalıkların salgın gibi yaşandığını söylemek mümkün” dedi.
Alerjiyi, vücudun savunma sisteminin, sağlıklı bireylerin reaksiyon vermediği maddelere karşı aşırı reaksiyon vermesi olarak tanımlayan Dr. Uçar, alerjilerin genellikle besin alerjisi, alerjik nezle, ilaç alerjisi başlıklarında toplandığını ifade etti. Kişinin savunma sisteminin, bir alerjenle karşılaştığında ona karşı IgE antikoru üreterek onu hafızasına aldığını belirten Dr. Uçar, “Böylece alerjenle tekrar karşılaştığında onu tanıyor ve hızla reaksiyon veriyor. Bu reaksiyonlar genellikle deride kızarma, kaşıntı, cilt döküntüsü, aksırma, tıksırma, kusma gibi şikayetler olurken bazı alerjiler, ölümcül sonuca yol açabilen anaflaktik şoklara da neden olabiliyor” diye konuştu.
“Saman nezlesi 3-4 ay kadar sürüyor”
Alerjik nezlenin genellikle ağaç, çimen, çalı polenlerine, küf mantarlarına, çeşitli hayvanlara ve ev tozu akarlarına karşı geliştiğinin altını çizen Dr. Uçar, polen nedeniyle oluşan saman nezlesinin 3-4 ay kadar sürdüğünü de söyledi.
Alerjinin nedenleri arasında genetik yatkınlığın yanı sıra her geçen gün artan çevre sorunlarını, hava kirliliğini, iklim değişikliğini, ekolojik ortamın ve hava kalitesinin bozulmasını sayan Dr. Uçar tüm bu etmenlerin alerjen yoğunluğunu artırdığını dile getirdi. Kum fırtınası ve kasırga gibi hava faaliyetleri ile polenlerin uzun mesafelere taşınabildiğini belirtirken astım ve alerjinin, modernleşme ile ilgili olduğu gerçeğini de anımsattı.
“Egzamadan alerjik astıma pek çok türü var”
Alerjinin genetik olarak kendinden sonraki kuşağa aktarılan bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Dr. Uçar, alerjinin yaşamın ilk yıllarında daha çok gıda ve cilt ile ilgili ortaya çıktığını, egzama ya da diğer ismiyle atopik dermatitin ise bebeklikten itibaren büyük sorun oluşturduğunu dile getirdi. Gıda ve beslenmenin, alerjik bebeklerde önemli bir sorun olduğunun altını çizen Dr. Uçar, “Ancak zamanla ve yaşla gıda alerjisinde azalma görülebiliyor. İlkokula doğru solunum yolu alerjileri yani alerjik nezle (rinit), sinüzit ve astım/bronşit ön plana geçiyor. Egzamalıların yaklaşık yüzde 70’i alerjik rinit ve astıma eğilimli oluyor. Tabii bunun tersi de doğru” dedi.
“Kesin tanı alerji testi ile konuluyor”
Çocukların alerjik olup olmadıklarını öğrenmenin eskisine göre daha kolay olduğuna değinen Dr. Uçar, kanda alerji düzeylerinin yüksek olması ve deri testinin, alerji konusunda kesin sonuç verdiğini söyledi. Alerjiden şüphe edilen çocuklarda hangi testlerin uygulanacağına karar verilmesi gerektiğini belirten Dr. Uçar, “Şunu özellikle belirtmek gerekiyor ki her alerjik hastalıkta istenecek testler farklı. Sonucun etkinliği için test yapılan çocuğun 5 yaşından büyük olması da önem taşıyor. Yeni tedavi yöntemleri sayesinde alerjik çocukların ömür boyu ilaç kullanmasına gerek kalmayabiliyor” diye konuştu.
Acıbadem Adana Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Gamze Uçar, modern yaşamın getirdiği çevre kirliliği, daha fazla kimyasal maddeye maruz kalma, aşırı hijyenik ortamlarda yaşama gibi etkenlerin alerjik hastalıkların görülme sıklığını hiç olmadığı kadar artırdığına dikkat çekerek, “Ülkemizde besin alerjisinin görülme sıklığı yüzde 6. Yani her 17 çocuktan biri besin alerjisi yaşıyor. Ayrıca çocukluk çağı astımına yakalanma oranı da yüzde 6-15 arasında. Tüm dünyada da alerjik hastalıkların salgın gibi yaşandığını söylemek mümkün” dedi.
Alerjiyi, vücudun savunma sisteminin, sağlıklı bireylerin reaksiyon vermediği maddelere karşı aşırı reaksiyon vermesi olarak tanımlayan Dr. Uçar, alerjilerin genellikle besin alerjisi, alerjik nezle, ilaç alerjisi başlıklarında toplandığını ifade etti. Kişinin savunma sisteminin, bir alerjenle karşılaştığında ona karşı IgE antikoru üreterek onu hafızasına aldığını belirten Dr. Uçar, “Böylece alerjenle tekrar karşılaştığında onu tanıyor ve hızla reaksiyon veriyor. Bu reaksiyonlar genellikle deride kızarma, kaşıntı, cilt döküntüsü, aksırma, tıksırma, kusma gibi şikayetler olurken bazı alerjiler, ölümcül sonuca yol açabilen anaflaktik şoklara da neden olabiliyor” diye konuştu.
“Saman nezlesi 3-4 ay kadar sürüyor”
Alerjik nezlenin genellikle ağaç, çimen, çalı polenlerine, küf mantarlarına, çeşitli hayvanlara ve ev tozu akarlarına karşı geliştiğinin altını çizen Dr. Uçar, polen nedeniyle oluşan saman nezlesinin 3-4 ay kadar sürdüğünü de söyledi.
Alerjinin nedenleri arasında genetik yatkınlığın yanı sıra her geçen gün artan çevre sorunlarını, hava kirliliğini, iklim değişikliğini, ekolojik ortamın ve hava kalitesinin bozulmasını sayan Dr. Uçar tüm bu etmenlerin alerjen yoğunluğunu artırdığını dile getirdi. Kum fırtınası ve kasırga gibi hava faaliyetleri ile polenlerin uzun mesafelere taşınabildiğini belirtirken astım ve alerjinin, modernleşme ile ilgili olduğu gerçeğini de anımsattı.
“Egzamadan alerjik astıma pek çok türü var”
Alerjinin genetik olarak kendinden sonraki kuşağa aktarılan bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çeken Dr. Uçar, alerjinin yaşamın ilk yıllarında daha çok gıda ve cilt ile ilgili ortaya çıktığını, egzama ya da diğer ismiyle atopik dermatitin ise bebeklikten itibaren büyük sorun oluşturduğunu dile getirdi. Gıda ve beslenmenin, alerjik bebeklerde önemli bir sorun olduğunun altını çizen Dr. Uçar, “Ancak zamanla ve yaşla gıda alerjisinde azalma görülebiliyor. İlkokula doğru solunum yolu alerjileri yani alerjik nezle (rinit), sinüzit ve astım/bronşit ön plana geçiyor. Egzamalıların yaklaşık yüzde 70’i alerjik rinit ve astıma eğilimli oluyor. Tabii bunun tersi de doğru” dedi.
“Kesin tanı alerji testi ile konuluyor”
Çocukların alerjik olup olmadıklarını öğrenmenin eskisine göre daha kolay olduğuna değinen Dr. Uçar, kanda alerji düzeylerinin yüksek olması ve deri testinin, alerji konusunda kesin sonuç verdiğini söyledi. Alerjiden şüphe edilen çocuklarda hangi testlerin uygulanacağına karar verilmesi gerektiğini belirten Dr. Uçar, “Şunu özellikle belirtmek gerekiyor ki her alerjik hastalıkta istenecek testler farklı. Sonucun etkinliği için test yapılan çocuğun 5 yaşından büyük olması da önem taşıyor. Yeni tedavi yöntemleri sayesinde alerjik çocukların ömür boyu ilaç kullanmasına gerek kalmayabiliyor” diye konuştu.