SON DAKİKA

logo

Yumurta dondurma yöntemi, ileri yaşta anne olma imkanı sunuyor

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Şafak Olgan, günümüzde kadınların eğitim ve kariyer planları nedeniyle ileri yaşta evlendiği için bebek sahibi olmayı ertelediğini belirterek, bu noktada yumurta dondurma işleminin kişinin doğurganlığının korunmasına önemli bir katkı verdiğini ..

Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Şafak Olgan, günümüzde kadınların eğitim ve kariyer planları nedeniyle ileri yaşta evlendiği için bebek sahibi olmayı ertelediğini belirterek, bu noktada yumurta dondurma işleminin kişinin doğurganlığının korunmasına önemli bir katkı verdiğini belirtti.
Memorial Sağlık Grubu Antalya Hastanesi’nden Kadın Hastalıkları Doğum ve Tüp Bebek Uzmanı Doç. Dr. Şafak Olgan; yumurta dondurma, gebelikte yaşın önemi ve sigaranın bu sürece etkileri hakkında bilgilendirmelerde bulundu.
Olgan, günümüzde çocuk sahibi olamayan çiftlerin sıklığında bir artış olduğuna değindi ve çiftlerin evlendikten sonra belli bir süre korunmasız cinsel ilişkide bulunduktan ve ancak bu süre sonunda gebelik olmadığında hekime başvurduğunu dile getirdi.
Geçmiş dönemde çocuk sahibi olmada güçlük çeken kişilerin oranının 10 hastadan 1 iken, günümüzde neredeyse her 6 çiftten 1’e düştüğünü ifade eden Olgan, “Artık eskisi kadar doğal beslenmiyoruz, fast food hayatımıza girdi. Hareketsiz yaşantı gittikçe arttı ve obezite önemli bir problem haline geldi. Bunlara bir de kötü alışkanlıklar da eklenince hem yumurta hem de sperm kalitesinin bozulması söz konusu oldu. Yumurta ve sperm hücreleri normalde üreme hücreleridir. Yani çocuk sahibi olmak için sağlıklı bir yumurta ve sağlıklı bir sperme ihtiyaç vardır. Dolayısıyla kalitesi bozulmuş bir yumurta ve spermden bebek olma şansının azaldığını söyleyebiliriz” diye konuştu.
Gebelikte yaşın önemli olduğuna değinen Olgan, günümüzde çiftlerin 20’li yaşlarda evlenmediğini, evlenenlerin de çocuk sahibi olmayı düşünmediklerine dikkat çekti.

"Kadınların üreme potansiyeli yaşla azalıyor"
Gebeliğin 40’lı yaşlara kadar ertelendiğini dile getiren Olgan, “Son yıllarda kadının toplum içerisindeki rolünün artması, kariyer planları, eğitim faaliyetlerine daha önem vermesi gibi durumlar, evlilik ve çocuk sahibi olma planını ertelemektedir. Ancak şöyle bir durum söz konusudur. Kadınlarda üreme hücreleri yani yumurtalar daha anne karnında bebekken ve bir sefere mahsus oluşuyor ve yaşla birlikte kademeli olarak da azalıyor. Yani bir kadın 30 yaşında iken yumurta hücresi de 30, 40 yaşında iken yumurta hücresi de aynı yaş oluyor. Bu azalmayı mevcut teknolojiyle engelleme olasılığımız olmadığı gibi yumurta sayısını arttırma şansımız da yok. İleri yaşta çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin bu durumdan dolayı gebe kalma şansı da azalıyor. Bir de genetik olarak problemli yumurtaların sıklığı artarken, bir yandan da eldeki yumurta sayısı azalıyor. O yüzden kadınlar için yaş göz ardı edilmemesi gereken önemli bir faktör” dedi.

"Ülkemizde başarıyla uygulanıyor"
Evli olmayan bekar kişilerin doğurganlık potansiyelinin günümüz teknolojisiyle korunabileceğini ifade eden Şafak Olgan, “Yumurta dondurma işlemi ilk olarak bekar bir hastada 1986 yılında Avustralya’da yapıldı. Sonrasında 2000’li yıllarda teknolojinin ilerlemesiyle vitrikasyon denilen daha güncel, daha başarılı yaklaşımlar kullanılmaya başlandı. 2010’dan sonra Avrupa’da, Amerika’da yaygın olarak bu işlemler başarıyla uygulandı ve bu tedaviler deneysellikten çıktı. Türkiye’de de 2014 yılından itibaren bu tedavi başarıyla yapılıyor. Ülkemiz dünya standartlarında üremeye yardımcı tedaviler açısından çok başarılı bir noktadadır” ifadelerine yer verdi.
Olgan, 2014 yılından bu yana yumurta dondurma işleminin Türkiye’de yasal olarak uygulandığını bildirdi.

Yumurta dondurma işleminin yapıldığı kişiler
Her hastaya yumurta dondurma işleminin yapılmadığını işaret eden Olgan, "En önemli faktörlerden bir tanesi kanser hastalarıdır. Genç yaşta kadınlarımız kanser olabiliyor. Kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi, radyoterapi gibi ilaçlar kanser hücrelerini öldürürken yumurtalık dokusuna da zarar veriyor. Bu nedenle kadının üreme potansiyeli azalıyor. Meme kanseri gibi toplumda çok sık karşılaşılan kansere yakalanmış genç kadınlar eğer primer hekimleri tarafından yardımcı üreme tedavisiyle ilgilenen bir merkeze yönlendirilirse, bu hastaların kanser tedavisi başlamadan yumurtaları dondurabilir. Bu sayede de bebek hayalleri için gelecekleri garantiye alınmış olunur. Kanser tedavisinden sonra tedavi gören kadın çocuk sahibi olmak istediğinde halihazırdaki dondurulmuş yumurtaları kullanılabilir. Kanser hastaları dışında ailesinde anne, teyze, kız kardeşte eğer erken menopoz öyküsü varsa bu da o kişiyi riskli gruba sokar. Bu grup hastalarda da yumurta dondurma tedavisi yapılabilir. Ayrıca her iki yumurtalığında kist olan ve cerrahi operasyonla alınması gereken hastalarda, operasyon esnasında yumurta gücü ciddi derecede azalacağından, cerrahi öncesinde yumurta dondurma işlemi büyük avantaj sağlamaktadır. Ancak tüm bunların dışında yumurta dondurma işleminin yapılması gereken diğer bir grup da yumurta gücü azalmış hastalardır” dedi.

"Yumurta rezervinin azaldığı nasıl anlaşılır"
Bir kadının yumurta rezervinin azalıp azalmadığını nasıl anlayacağı hakkında da bilgiler veren Olgan, "Ultrasonografi yapıldığında yumurtalıklar içerisindeki yumurta sayımını hekimler yapabilir veya hormon tahlilleri istenebilir. Kadınların yumurta gücü azaldığı zaman adet düzenlerinde bir sıklaşma olur. Kişi 28-30 gün arasında düzenli olarak adet görüyorsa bu kademeli olarak 27 ,26, 25, 24’e doğru kısalır. Dolayısıyla adetlerin başlangıç aralıklarında bir kısalma olması, yumurta gücünün azalması olarak yorumlanabilir” bilgisini verdi.

"Yumurta dondurma süreci"
Yumurta dondurma tedavisinin süreci hakkında bilgiler veren Olgan, “Yumurta dondurma tedavisi tüp bebek tedavisinden farklı değildir ve benzer uygulamalar yapılır. Hastalara adet döneminde kan tahlilleri yaptırılır. Ultrasonografi kontrolleriyle yumurtalıkların içerisindeki yumurta sayımları yapılır ve enjeksiyonlara başlanır. İnsülin iğnesine benzer çok küçük, hastaların kendilerinin de yapabildiği 8-10 günlük bir iğne tedavisi uygulanır. Yumurta kesecikleri büyüyünceye kadar bu işlem sürer ve ardından ameliyathane ortamında maske anestezi ile çok basit cerrahi bir işlem uygulanır. Vajinal yoldan bir iğne aracılığıyla o su keseciklerini çekilir ve sıvılar içerisindeki yumurtalar ayrıştırılır ardından embriyologlar tarafından yüksek teknoloji cihazlarla dondurma işlemi sağlıklı yumurtalar için gerçekleştirilir” dedi.

"Yaş ne kadar gençse yumurta o kadar sağlıklı"
Yumurtanın kalitesi ve sayısının yaştan etkilendiğinin altını çizen Olgan, yaş ne kadar gençse yumurtaların sağlıklı olma olasılığının o kadar yüksek olduğuna ve ayrıca dondurulan yumurta sayısının da önemli bir faktör olduğuna dikkat çekti.
35 yaşın altındaki hastalarda 8 ile 10 yumurta elde etmenin makul oranlarda gebelik sağlayacağını vurgulayan Olgan, “Ancak yaş ilerledikçe elde edilecek yumurta sayısının artması gerekecektir” dedi.

"Tedavide yaşın önemi"
Yumurta dondurma işleminin tüp bebek tedavisine göre avantajından bahseden Olgan, “Tabii farklı hastalar için farklı faydaları olabilir. 36 yaşında bir kadının yumurta gücünde azlık saptandıysa, hasta eğer bir sene içinde evlenecekse, evlendikten sonra klasik tüp bebek tedavisi belki bu hastaya daha faydalı olabilir. Ancak gelecek öngörülemez olduğu için planda bir evlilik yoksa bu hastaya yumurta dondurma tedavisi yapılması çok daha uygun olacaktır. Aynı hasta 3 ila 5 sene içinde evlenmez ise 40’lı yaşlarını aşmış olacak ve 36 yaşında faydalı olabilecek olan tüp bebek tedavisinin başarısı da 40’lı yaşlarında ciddi oranda düşmüş olacaktır. Bu durumda da yumurta dondurmanın avantajı ortaya çıkar. Dolayısıyla burada tedaviye başlama yaşı hem yumurta dondurma açısından hem de klasik tüp bebek tedavileri açısından çok önemli bir faktör” ifadelerine yer verdi.

"2-3 ay önce sigara bırakılmalı"
Yumurta dondurma tedavisi öncesi ve sırasında dikkat edilmesi gerekenleri sıralayan Şafak Olgan, “Üreme hücreleri genel sağlık durumunu yansıtır. Yani bir kişi beslenmesi ve genel sağlık durumu üreme hücrelerinde yani kadının yumurtasına ve erkeğin sperminin fonksiyonuna etki eder. Bu nedenle sağlıklı beslenme çok önemlidir. Yine önemli faktörlerden bir tanesi sigara ve alkol tüketimidir. Sigara ve alkol tüketiminin özellikle bu tarz tedavilere başlanılmadan neredeyse 2- 3 ay öncesinde bırakılması gerekir” dedi.

"Sigara içen kadınların yumurta gücü hızlı tükeniyor"
Sigara konusuna ayrı bir parantez açan Olgan, “Sigaranın iki önemli etkisi var. Sigara içen kadınların yumurta gücü daha hızlı tükeniyor. Örnek verilecek olursa Türkiye’deki menopoz ortalaması 49 yaştır Avrupa’da ise 51’dir. Sigara içen bir kadının normal yaş ortalamasının birkaç sene altında adetten kesilme riski olur. Dolayısıyla sigara içmek kadınların çok kıymetli olan yumurtalık bankalarının erken tükenmesine neden oluyor. Sigaranın ikinci etkisi de anlık olarak yumurtalara zarar veriyor olmasıdır. Dolayısıyla yumurta gücünü azaltmasının yanı sıra tedavide toplanan yumurtaların kalitesini de bozabiliyor. Özellikle bu tarz yumurta dondurma işlemleri öncesi ve hatta kendi kendine çocuk sahibi olmak için planlama yapan çiftlerin hem erkek hem kadının sigarayı bırakması gerekiyor” dedi.

"Sınırsız değil"
Kadınların gebelikte yaşı önemsemesi gerektiğinin altını çizen Olgan, “Son dönemlerde 30’lu yaşlarda kadınlar üreme potansiyellerinin sınırsız olduğunu düşünüyor ve kariyere bağlı olarak çocuk istemlerini öteliyor ya da uygun adayı bulamadıkları için bekar kalmayı tercih ediyorlar. Bu nedenle çocuk sahibi olmayı 40’lı yaşlara doğru tercih ediyorlar. Abla veya anneleri 40’lı yaşında çocuk sahibi olduysa buna da güvenerek kendilerinin de ileri yaşta gebe kalabileceğini düşünüyorlar. Ancak maalesef yumurta sayısı kişiye özel olduğu için yaş yine en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor. Kişinin yakınları şanslı olmuş olsa da yaş ilerledikçe kadının doğurganlığı ciddi oranda azalıyor ve yaşa bağlı problemlerde her zaman tüp bebek tedavisi başarılı olamıyor. Bu nedenle çocuk istemi 38, 39 yaşların sonrasına bırakılmamaya çalışılmalıdır. Özellikle riskli hastalar, ailesinde erken menopoz öyküsü olan, daha öncesinden yumurtalık cerrahisi geçirmiş olan kadınlar veyahut da hekimleri tarafından halihazırda yumurta gücünün düşük olduğu belirtilmiş hastalar bu konuyu çok daha fazla önemsemeli. Özellikle bekar hastalar için yumurta dondurma işleminin de bir seçenek olduğu bilinmeli ve unutulmamalı” diye konuştu.
Kaynak : İHA
Ekleme Tarihi : 2023.07.23 10:45:11
Son Düzenlenme Tarihi :

Yorum Yap






“DEPREMLERDEN SONRA NÜFUSUN YÜZDE 13’ÜNÜ KAPSAYACAK YENİDEN YAPILANMA SÜRECİNİ VERİMSİZ YAPMA LÜKSÜMÜZ YOK”

ZeroBuild Summit’23 4. Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi, dördüncü günündeki kapanış oturumu ile son buldu. Yoğun katılım ile gerçekleşen etkinliğin kapanış oturumunda zirvenin çıktıları masaya yatırıldı. Ülkemizde büyük bir yeniden yapılanma süreci olduğuna ve artık doğru adımlar atılması gerektiğine dikkat çeken Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Başkanı Onur Ünlü, “Şu anda Türkiye’de ülke nüfusunun %13’ünü kapsayacak kadar bir bölgede yeniden inşa çalışmaları başladı. Bu binaları yeniden yaparken verimsiz olacakları şekilde inşa edecek lüksümüz veya bahanemiz yok” cümleleriyle yapı dönüşümünde verimliliğin ne kadar kritik olduğunun altını çizdi.

 

ZeroBuild Summit’23 4. Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi sona erdi. Kapanış oturumunda, ZeroBuild Summit Direktörü Doç. Dr. Gamze Karanfil Kaçmaz, Mühendisler ve Mimarlar Kadın Derneği (MUKAD) Başkanı Züleyha Özcan, Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) Genel Sekreteri Engin Işıltan, İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Elif Ersoy, Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Başkanı Onur Ünlü, Yeşil Yakalı Kadınlar Derneği (YEYKAD) Yönetim Kurulu Üyesi  Cemre Uçar ve Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) Genel Sekreteri Timur Diz konuşmacı olarak yer aldı. 

 

ZeroBuild Summit Direktörü Doç. Dr. Gamze Karanfil Kaçmaz, “Şubat ayında yaşadığımız deprem felaketinin ardından, afetlerden sonra insanlara güvenli ve konforlu barınma alanları sağlayabilecek yapı konseptinin Sıfır Enerji Bina (SEB) olduğunu bu zirvede bir kez daha anladık. Yapı sektörünün gündemine oturan yeniden yapılanmanın, kendi enerjisini şebekeden bağımsız olarak kendisi üretme potansiyeline sahip Sıfır Enerji Bina’larla yapılmasının önemini ön plana çıkarttık. Umarız ki, seneye sizlerin karşısına ülkemizden daha fazla SEB örneğiyle çıkacağız” sözleriyle zirveyi özetledi. 

 

“Yapı sektörü yapısal değişiklikler ve yaptırımlarla daha profesyonel bir noktaya ulaştırılmalı”

Farklı alanlardan mühendisler, oda yetkilileri, üniversiteler, sektör profesyonelleri, STK’lar, dernekler gibi değişik grupların birlikte çalışmalar yapmaları gerektiğine değinen Mühendisler ve Mimarlar Kadın Derneği (MUKAD) Başkanı Züleyha Özcan, “Hepimize çok önemli görevlerin düştüğüne inanıyorum. Üyelerimiz arasında da farklı disiplinlerden çok önemli uzmanlar var. Bu uzmanların iş birliğiyle çalışmalar yapması, sesimizin daha gür çıkması gerekiyor dedi. Özcan, “Mevcut tespit ve önerilerin kararlılıkla uygulanması ve içinde bulunduğumuz yapı sektörünün daha profesyonel bir hale getirilmesi için yeni yaptırım ve sorumluluklar ile ilerlemeliyiz” diyerek hem arz hem talep tarafının bilinçlenmesi ve doğru tercihler konusunda kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

 

Tüm gözleri yapı sektörüne çeviren deprem sonrasında, MUKAD olarak bir deprem ve afet komitesi oluşturduklarını dile getiren Özcan, Ankara Kent Konseyi ile önümüzdeki aylarda bir deprem zirvesi gerçekleştirmeyi planlıyoruz. Yapı fonksiyonlarının nasıl çalışacağını, mesleki sorumlulukların ve mühendislik tanımlarının nasıl olması gerektiği üzerine düşündük. Komiteler kurabilecek, odalarla görüşerek bir çalışmaları varsa dahil olmak istediğimizi dile getirdik. Başkent Üniversitesi ile ortak çalışmalar yaptık. Ayrıca STK’ların da bir araya gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çok değerli bulduğumuz bu tür çalışmalara bizler de öncülük edebiliriz. Yapı sektöründeki iyileştirmelerin istikrarlı, sürdürülebilir bir şekilde devam etmesi için bütün kapılara gitmemiz gerektiğini düşünüyorum. MUKAD olarak bunu yapmaya devam edeceğiz” açıklamasında bulundu.

 

“İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile ‘Net Zero City Projesi’ kapsamında sıfır enerjili şehir alanları kuracağız”

Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) Genel Sekreteri Engin Işıltan, konuşmasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi ile beraber, Avrupa Birliği’ne bağlı olarak gerçekleştirecekleri Net Zero City Projesi’ni hayata geçirdiklerini dile getirerek projeyi şöyle anlattı: “İstanbul’da bir pilot bölgede sıfır enerjili bir şehir alanı kurmak için yeşil bina sistemleri kurulacak. Bu konularda terim olarak ne dersek diyelim; ana çatı hep yeşil bina sistemleridir çünkü bunun içinde yaşam döngü analizleri gibi pek çok faktörün dikkate alındığı tam bir sistem vardır.

 

Bundan sonra yapılacak her binanın yeşil bina sistemine uygun yapılması ve deprem yönetmeliklerine uyumların tam olarak raporlanması gerektiğini belirten Işıltan, konuşmasında farklı sertifikasyon sistemlerinden de bahsetti. Sertifikasyonlarla ilgili olarak; bölge mimarlarının kendi bölgelerinin ihtiyaçlarıyla ilgili bakış açılarının çok kıymetli olduğunun altını çizerek bu nedenle yerel sertifikaların da çok değerli olduğunu söyledi. Bu bağlamda sertifika almanın da aslında şart olmadığını, dolayısıyla vatandaşlar tarafından bu sertifikaların bir külfet olarak görülmemesi gerektiğini dile getiren Işıltan, önemli olanın sistemi uygulamak olduğunu hatırlattı.

 

“Şantiyelerde şantiye şefleri görev olarak değil sadece isim olarak var, şantiyeler sahipsiz”

İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi Elif Ersoy, konuşmasında deprem sonrası bölgeye yönelik gönüllü organizasyonlar oluşturarak hasat tespit çalışmaları yaptıklarını, sonuçlarını ise deprem paneli ile kamuoyuyla paylaştıklarını dile getirerek gözlemlerini şöyle aktardı: “Maalesef 1999 yılında yaşadığımız depremdeki hataların tekrarlandığını, daha önce hiç karşılaşmadığımız hataların yapıldığını gördük. Bu yanlışları aşmak için panel ve sempozyumların düzenlenmesi çok önemli.”

 

Ersoy’un konuşmasının bir başka ana başlığı ise İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hayata geçirilen hızlı tarama çalışmaları oldu. Ersoy, vatandaşların binalarının riskli olarak tespit edildiği takdirde ne yapacaklarını bilmediklerini, bu nedenle konuyla ilgili bir kitapçık hazırladıklarını dile getirerek; “Hızlı tarama envanterlerini İBB çıkartıyor, biz de onlara teknik destek veriyoruz. İstanbul’da kentsel dönüşüm bazı yerlerde halen çok yavaş, hızlandırılmalı. Kentsel dönüşüme giren yerlerde ise; deprem riski taraması ardından riskli bina tespiti yapıldıktan sonra ileri inceleme aşamasının da bulunduğu ne yazık ki vatandaşlar tarafından bilinmiyor. İnsanlar sadece ön değerlendirme raporuyla güçlendirme veya yıkım kararı alınacağını zannediyorlar. Halbuki ileri inceleme ile performans analizi yapılması gerekiyor. Bu ileri incelemenin nasıl ve kimler tarafından yapılacağına ve bu aşamanın da sonrasında bina sahiplerinin hangi yolu izleyeceklerine karar verilebilmesi için bir bilgilendirme içerikleri hazırladık” dedi. 

 

Ersoy, inşaat mühendisleri olarak binalardaki sorunların henüz uygulama aşamasında görüldüğünün altını çizerek bu sorunların önlenmesi için sahada çalışan işçilere ve ustalara eğitim verilmesi gerektiğini ifade etti. Şantiyelerde operasyonel sorunlar olduğunu da belirten Ersoy, “Maalesef hiçbir mesleği olmayan insanlar inşaatlarda çalışıyor, bunun çok önemli bir uzmanlık alanı olduğu göz ardı ediliyor. Son afetten önce de dile getirdiğimiz gibi görüyoruz ki, şantiyelerde şantiye şefi yok, görev olarak değil sadece isim olarak varlar, şantiyelerimiz sahipsiz. İnşaatlar, ustalar ve kalfalara bırakılmış durumda. Bu nedenle operasyonel süreç iyi denetlenmeli ve sertifikalı eğitimler düzenlenmeli” diyerek sorunun temelini ortaya koydu.

 

 

 

“İklim değişikliği sadece ekolojik değil önemli ekonomik sorunlara da neden oluyor”

Enerji Verimliliği ve Yönetimi Derneği (EYODER) Başkanı Onur Ünlü, “Oyunun kuralları değil, kendisi değişiyor; buradaki oyun dediğimiz hayatın ta kendisi. Artık suçlu aramak yerine doğru işleri hemen yapmamız gerek. Üretim ve tüketim alışkanlıklarının tamamen değiştiği günümüzde, Türkiye olarak yeşil dönüşümden önce maalesef zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var. Yatırımcıların sorumluluğu büyük çünkü onlar neyi istiyorlarsa mimarlar, mühendisler isteneni teslim ediyorlar. Eğer bunu değiştiremezsek yıllarca bu konularda eyleme geçemez, sadece konuşmakla kalırız” açıklamasında bulundu.

 

 “Dünyada kentsel dönüşüm iki fazlı ilerliyor; birincisi yeşil ikincisi dijital dönüşüm. Bu değişimin görünür nedeni sanayimizin daha az emisyon salınımına neden olması. Bunu istememizin temel nedeni ise karşı karşıya olduğumuz iklim değişikliği sorunu. İklim değişikliği nasıl bir felakete yol açıyor? Örneğin geçen sene ülkemizde de yaşanan vahşi orman yangınları, aşırı ısı artışları görüyoruz. Küresel ısınmayı şu anda 1,5 derece ısı artışında durdurmaya çalışıyoruz. Böyle bir artışta aynı yangınların yeniden olma olasılığı % 38. Artış 3 dereceye çıktığında ise bu olasılık % 90 olacaktır” dedi. İklim değişikliğinin sadece ekolojik değil ekonomik olarak da önemli sorunları beraberinde getirdiğini belirten Ünlü, küresel ısınmayı 1,5 derecede durdurursak tüm dünyada % 4 ekonomik daralma yaşanacağını, 2 derecede ise oranın % 11’e çıkacağını belirtti. Ekonomik daralmaların beraberinde savaşlara kadar giden sorunlar getirdiğini de hatırlatan Ünlü, “Küresel ısınmaya dur demek bu açıdan da önemli. Akıllı ve hızlı davranmalıyız” dedi.

 

Ünlü, konuşmasında finansal değerlere yer vererek; “Geçen sene enerji kaynaklı ticaret açığımız 109 milyar dolardı. Toplam ticaret açığımız ise 113 milyar dolar. Dolayısıyla dış ticaret açığının büyük bir kısmı enerji kaynaklarından geliyor. Enerjimizi yaklaşık % 75 oranda ithal ettiğimiz için geçen sene 150 milyar dolarlık enerji tüketimi yaptık. Derlediğimiz rakamlar gösteriyor ki; sanayide, konutlarda, şehirleşmede, tarımda enerjide dışa bağımlılığı önlersek ortalama 45 milyar dolar dış ticaret tasarrufu potansiyeli var. Uluslararası tedarik zincirlerdeki pazar zincirleri, eko-inovasyonlar gibi faktörlerdeki potansiyelleri de eklediğimizde ülkenin toplam kazancı 90 milyar dolar olabilir” dedi. 

 

Depremden sonra Türkiye’nin çok büyük bir bölümü için yeniden yapılanma sürecinin hızlı bir şekilde başladığına ve bunun çok iyi değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapan Ünlü, “Şu anda Türkiye’de ülke nüfusunun %13’ünü kapsayacak kadar bir bölgede yeniden inşa çalışmaları başladı. Bu binaları yeniden yaparken verimsiz olacakları şekilde inşa edecek lüksümüz veya bahanemiz yok” dedi. Bu noktada yatırımcıya da fırsat tanımak gerektiğini belirterek finans sektörünün yatırımcıya daha dijital ve sıfır enerji binalar üretmesi durumunda finansal destekler sunduğunu, bu şekilde maliyetlerin aslında göz korkutmaması gerektiğinin aktarılmasının önemine dikkat çekti.

 

“Doğru proje yönetimi için insanlar arası iletişim, koordinasyon çok önemli, buna bir standart getirilmeli”

Yeşil Yakalı Kadınlar Derneği (YEYKAD) Yönetim Kurulu Üyesi Cemre Uçar, konuşmasında teknik yeterliliklerin yanı sıra, sosyal becerilerin de koordinasyon kurma açısından çok önemli olduğunun altını çizerek, “Dernek olarak kadınlar hem işin teknik kısmında hem de teknik olmayan kısımlarında varlar ve var olmalılar diyoruz. Deprem sonrası kurduğumuz koordinasyon ekibimizin deprem bölgesine yönelik gözlemlerine göre; önce insan diyerek insanlar arası iletişim, koordinasyon, kültür ve bilinç yaratmanın önemini atlamamalıyız. Bu alanlardaki standartları hem kendi aramızda belirlemeli hem de kurumlara aşılamalıyız. Proje yönetiminin doğru uygulanması çok mühim” dedi.

 

YEVKAD’ın yazdığı projeyle STK’larla bir araya geldiğini dile getiren Uçar, Deprem saha ziyaretlerimizde kurumların gerçek eksikliklerini gördük. Güç yetenekleri olarak da adlandırılan sosyal becerilere dair insan odaklı çalışmalar yapmak, kurumların bu bağlamda şeffaf olmasını sağlamak gerekiyor diyerek proje yönetimi standartlarını sadece teknik açıdan değil, operasyonel süreçteki iş birliği açısından da ele almak gerektiğini sözlerine ekledi. 

 

“Avrupa Birliği, enerji verimliliğinde bizden 4 kat daha iyi durumda”

Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER) Genel Sekreteri Timur Diz, öncelikle Türkiye’nin enerji verimliliği anlamında 2000 yılından beri aynı yerde olduğunu üzüntüyle belirterek şunları dile getirdi: Bizim aksimize, Avrupa yıllar öncekine göre aynı yerde değil. Avrupa yenilenebilir enerjide 1990 senesine göre karbon seviyesinde % 20 azalma yaşadı. Şu an % 32,5 enerji verimlilikleri var. 2050 yılı karbon nötr hedefleri kapsamında enerji limitlerini azaltmaya devam ederek sürekli iyileştirmeler, güncellemeler yapıyorlar. 2019’dan beri tüm yeni kamu binaları sıfır enerji konseptinde yapılıyor. Biz nSEB (Neredeyse Sıfır Enerji Bina) tanımını daha 2022’de yaptık. AB ise bu konuyu 2010’da ilk kez gündeme getirip 2014-2015 yıllarında resmileştirdi.” 

 

Ayrıca enerji tüketimimizin Türkiye’de 135, 150 KW oranlarında olduğunu, gelişmiş ülkelerde ise bunun 30 veya maksimum 50 KW şeklinde görüldüğünü söyleyen Diz, “İsveç gibi soğuk bir ülkede yaşayan bir vatandaş bile buradaki insanlardan daha az yakıt faturası ödüyor. Avrupa Birliği bu konularda bizden yaklaşık 4 kat daha ileri. Ülke olarak çok hızlı hareket etmeli, gidişatımızı tümden değiştirmeliyiz dedi. 

 

4 gün boyunca süren ve 17 oturum ile son bulan ZeroBuild Summit’23 4. Uluslararası Sıfır Enerji Binalar Zirvesi, Yapı Fuarı’nın Youtube kanalından izlenebiliyor. 


-FASELİS BSN.


Kaynak : Haber Merkezi
Ekleme Tarihi : 2023.04.30 15:09:47
Son Düzenlenme Tarihi :





Başkan Dere: Esnaf destek ve borçlara erteleme bekliyor

AESOB Başkanı Adlıhan Dere, devletin tüm kararlarına harfiyen uyan esnafın, zor dönemde devletin gücünü arkasında hissetmek istediğini belirterek “Kapanma kararı esnaf için yıkıma dönüşmesin” dedi

Esnaf ve sanatkar

‘destek’ bekliyor

 

Esnaf, borçlara

erteleme istiyor

 * 29 Nisan – 17 Mayıs tarihleri arasında uygulanacak 19 günlük tam kapanma kararından en çok etkilenecek kesim olan esnaf ve sanatkarlar, borçlarının ertelenmesi ya da muaf tutulmasını ve desteklerin sürmesini talep etti.

 -------------------------

     Korona ile mücadele kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı ve İçişleri Bakanlığı genelgesiyle tüm Türkiye’de uygulanacak 19 günlük tam kapanma kararı, esnaf ve sanatkarları yeniden karamsarlığa itti.

    Antalya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği (AESOB) Başkanı Adlıhan Dere, tam kapanma kararının esnaf ve sanatkarlar için bir yıkıma dönüşmemesi için borçların ertelenmesi ve devlet desteklerinin arttırılarak devam etmesi talebinde bulundu.

 ESNAF HER KARARA UYUYOR

    Esnaf ve sanatkarların toplum sağlığı için devletin aldığı tüm kararlara harfiyen uyduğunu ve hiçbir konuda yasa, yönetmelik ve genelgelere aykırı davranmadığını hatırlatan AESOB Başkanı Dere, “Biz her konuda devletimizin, halkımızın yanında, sorumluluklarımızın bilincindeyiz. Ancak işlerimize mecburi ara vermek zorunda kaldığımız dönemlerde ödemelerimize, borç yükümüze de bir ara vermek yani kredi ödemelerimizin, SGK, Vergi ödemelerimizin ertelenmesi gerekiyor. Esnaf için ekonomi durmuşken ödemelerin devam ediyor olması gerçekten büyük bir kesim için yıkım anlamına geliyor. Bu konuda devletimizden destek bekliyoruz” dedi

 DESTEKLER ARTARAK SÜRMELİ

    Devletin kira yardımı, kısa çalışma ödeneği gibi konularda uyguladığı desteklerin bu zor dönemde de devam etmesi gerektiğini belirten Başkan Dere, “Devlete olan vergi, SGK primi gibi ödemelerin yanı sıra bankalara kredi ödemeleri de ekonomi durma noktasındayken yapılamıyor. Bu ödemelere devletimizin alacağı kararla birkaç aylık erteleme getirilmesi, zaten zor durumda bulunan esnafa küçük de olsa bir nefes olacaktır” diye konuştu.

 EN ÇOK KÜÇÜK ESNAF ETKİLENİYOR

    Alınan kapanma kararlarından en çok küçük esnafın etkilendiğinin artık herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğunun altını çizen Adlıhan Dere, zincir marketlerin her zaman açık olmasını ve bu işletmelerde esnafın sattığı her ürünün satışa sunulmasını da eleştirdi. Dere,“Kırtasiye , Hırdavat, züccaciye, oto aksesuar, ayakkabı,tuhafiye ,tekstil ,butik aklınıza ne gelirse kepenk indiriyor ama buesnafımızın sattığı ürünler zincir marketlerde satılmaya devam ediyor. Bu durumda esnafın ‘bizim suçumuz ne’ diye sorması doğal değil mi? Her yer kapanacak ise ekonomide bu haksız rekabete, esnafın cezalandırılmasına da bir son verilmeli” ifadelerini kullandı.

 12 MADDELİK DESTEK TALEBİ

    Antalya Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği Başkanı Adlıhan Dere, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu Başkanı Bendevi Palandöken’in Türkiye’deki tüm esnaflar adına Konfederasyon olarak taleplerini de 12 madde ile kamuoyuna sundu:

1- Esnaf ve sanatkârlarımız gelir vergisi, stopaj vb. gibi tüm vergilerden muaf olmalı.

2- Elektrik, su, doğal gaz gibi enerji girdileri geçici olarak devletimizce finanse edilmeli.

3- Tüm meslek dallarında sıkıntı yaşayan esnaf ve sanatkârlarımız ile yanlarında çalışanlara ekonomik destek verilmeli.

4- Tüm meslek dallarında sıkıntı yaşayan esnaf ve sanatkârlarımız ile yanlarında çalışanlarının SGK primleri devletimiz tarafından karşılanmalı.

5- Esnaf ve sanatkârlarımızın borçları süresiz ve faizsiz olarak ertelenmeli.

6- Ödenemeyen vergi borçları, geçmiş kredi borçları ve bankalara olan tüm borçlar faizsiz olarak ertelenmeli,

7- Söz konusu pandemi sürecinde ekonomik olarak sıkıntıya giren ve daha önce yararlandıkları yapılandırmaları bozulan esnaf ve sanatkârlarımıza yeni bir yapılandırma hakkı sağlanmalı.

8- Ticari araçların kullandığı akaryakıt fiyatlarında ÖTV ve KDV indirimi sağlanmalı.

9- Salgın sona erip piyasa normalleşene kadar destekler sürdürülmeli.

10- Esnaf ve sanatkârlarımız ile yanlarında çalışanlara Covid-19 aşısında öncelik tanınmalı.

11- Kısa çalışma ödeneğinin kapsamı genişletilerek, yeni başvurulara imkân tanınmalı.

12 - Tam kapanma döneminde muafiyet kapsamında bulunan işyerleri dışında kalan esnaf ve sanatkârlarımıza nakdi destek sağlanmalı.


Kaynak : Haber Merkezi
Ekleme Tarihi : 2021.04.28 09:44:32
Son Düzenlenme Tarihi :