Her geçen gün kanser tedavisinde önemli yeni gelişmeler oluyor. 100 yıldan fazla süredir kanser tedavisinde kullanılan ve adeta vazgeçilemez, çok önemli bir tedavi yöntemi olan Işın Tedavisi (Radyoterapi)’nin daha da başarılı olması için uygun başka tedavilerle birlikte kullanılması üzerinde duruluyor.
En önemli kanser tedavileri olan kemoterapi ve radyoterapide temel olarak “doğrudan kanser hücresini öldürmek” amaçlanır. Bu nedenle, normal sağlıklı hücrelere de bir miktar zarar vermek, yan etki oluşturmak kaçınılmazdır. Kanserin Bağışıklık sistemi üzerinden tedavisi ile ilgili olan ve “Biyolojik Tedavi” veya “Biyoterapi” diye de bilinen immunoterapiyönteminde ise kanser hastasının bağışıklık sistemi adeta “yeniden programlama”ya tabi tutulur. Özellikle, vücudun T Hücreleri dediğimiz bağışıklık hücreleriyle tümörü yoketmeyi amaçlayan ve “Programlanmış Hücre Ölümü” denen yararlı bağışıklık reflekslerini sabote eden/durdurabilen tümör hücrelerinin bu gücünü İmmunoterapi ile sonlandırmak söz konusudur.
Laboratuar çalışmalarında, radyoterapi ve immunoterapinin birlikte kullanımı ile tümör hücrelerince PD-L1 denen bağışıklık kontrol noktası blokajı kaldırılarak, tümör hücrelerinin “programlanmış hücre ölümü” hızlandırılmış ve radyoterapiye dirençli tümörlerin bile tedavisinde başarı artırılmıştır.
Dünyanın en büyük radyasyon Onkolojisi Kongresi sayılan
Amerikan Radyasyon Onkolojisi Derneği (ASTRO)’nun son kongresinde sunulan
önemli bir çalışmada en ileri evre olan, akciğer ve karaciğerlerinde yaygın
metastazları olan 100 civarındaki hastalarda radyoterapiyeimmunoterapi de
eklenmesi sayesinde % 60’a varan oranlarda kanser yayılımının durdurulduğu
gösterildi. ABD’nin Houston şehrindeki MD Anderson Kanser merkezi’nde
gerçekleştirilen bu çalışmada, Karaciğer ve Akciğerlerindeki metastazlara
Stereotaktik Vücut Radyoterapisi uygulanan ve bununla beraber 4 kür “ipilumab”
isimli immunoterapi ilacıalan hastalara bu immunoterapi sayesinde vücudun
bağışıklık sisteminin güçlendirildiği ve
tümörlerin büyümesinin durduğu belirtildi.
Benzer şekilde, Dünyanın en büyük Klinik Onkolojisi Derneği
sayılan Amerikan Klinik Onkoloji Kongresinin Derneği (ASCO)’nunson İmmuno-Onkoloji
toplantısında, Karaciğer ve Akciğerlerindeki metastazlara Stereotaktik Vücut
Radyoterapisi uygulanan ve bununla beraberanti-programlanmış hücre ölümü
protein 1 (anti-PD1) immutoterapi ilacı olan “pembrolizumab”alan hastalarda da
benzer oranlarda başarı elde edildiği bildirildi.
Her iki çalışmada da bu hastalarda İmmunoterapininradyoterapiye
eklenmesinin gayet emniyetli olduğu, en ileri evre hastalarca bile iyi tolere
edildiği ve en ilginci de hastaların çoğunun tedaviden birkaç ay sonra bile iyi
durumda olduğu (hastalıklarında herhangi bir ilerleme gözlenmediği) saptandı.
Bu durum, tümörleri küçülmese veya kaybolmasa bile, immunoterapinin katkısı ile
hiç olmazsa tümörlerin sabit kalabilmekte olduğunu düşündürüyor.
Öte yandan, diğer önemli bir konu, hangi hastaların
radyoterapiye veya immunoterapiye veya ikisinin beraber kullanılmasına daha iyi
cevap verebileceğinin genetik/genomik yöntemlerle önceden belirlenebilmesi. Son
çalışmalarda, vücudun bağışıklık sisteminin laboratuarortamındak bir tümör
tipine verdiği cevaba bakılarak radyoterapiyeve/veya immunoterapiyenasıl bir
cevap verebileceği, bu tedavilerle hastalığın nüks ve sağkalım ihtimalleri de
önceden kestirilebilmekte.
Günümüzde,biz doktorlar için hangi kanser hastasına, hangi en
uygun dozlarda,hangi en uygun tedavi veya tedavileri vereceğimize önceden karar
verebilmek giderek çok daha fazla önem kazanmış durumda. Şahsen, önümüzdeki yıllardan itibaren, sadece
ileri evre ve metastatik kanser hastalarına değil, daha erken evreli ve daya
iyi performansı olan hastalarda da radyoterapi ile birlikte immunoterapinin
daha fazla kullanılacağına, ve bu sayede daha iyi tedavi sonuçları elde
edebileceğimize inanmaktayım.