Bazı hikayeler vardır; iyi olsun dilersin ama bir şey çıkar, her şeyi bozar.
Antalyaspor, 2017-2018 yılından sonra en maliyetli yapılanma ile lige girdi. Beklentiler haklı olarak yüksekti. Ağır bir maddi krizin ardından takım kurulup lige başladı. Kurulan kadro ile Emre hocanın seyir zevki yüksek bir takım yaratmasını bekledik.
Maalesef Samsun deplasmanı ve Fenerbahçe maçında, 60 dakika dışı haricinde taraftarı mutlu eden bir oyun sahaya yansımadı. Emre hoca fiziken Antalya’da olsa da, aklının bir kısmının hâlâ İstanbul’da olması ve orasıyla iletişimi ısrarla kesmemesi, tam konsantre olamamasına neden oldu.
Takımın baştan yapılan kadro planlamasında iyi oyuncular alınsa da, bazı bölgelerdeki eksiklikler zamanla kendini göstermeye başladı. Özellikle kanatta Storm’un yanına daha içeri kat eden, hızlı akan bir oyuncu alabilseydik, hızlı çıkışlarda daha etkili sonuçlar alabilirdik. Kuşkusuz Kaluzinski’nin gidişi ve Saric’in beklenmedik sakatlığı, orta alanda kesici ve oyun kurucu rolünde ciddi bir eksiklik yarattı. Soner’in elinden gelen çabasına rağmen, yanında oynayacak Ceesay’in kesilmesi; Hasan Yakup’un çok yetenekli olmasına rağmen tecrübesizliği, bu bölgede gedik vermemize neden oldu.
Hücum hattında santrfor tercihleri ligin kapasitesinin altında kalınca, gol bulmada sorun yaşamamız kaçınılmaz hale geldi. Oyun anlayışının milli arada revize edilmesi ve takımın oyun sorunlarının aşılması gerekiyor.
Sahada takım kötü bir gece yaşasa da, son yıllarda gördüğüm en kötü hakem performansı da sahadaydı. Maçın başlama düdüğüyle beraber art niyetini belli etti. Takımın oyunun içine girmesine engel oldu. Bireysel hataların üstüne hakemin kötü yönetimi eklenince, bu kötü geceyi yaşadık.
Önümüzdeki günler ne getirir göreceğiz. Önemli olan, bu girdapta kaybolmamak…