Halil Öztürk, Elmalı Belediye Başkanı.
Kendisi aynı zamanda ailesinden gelen bir zirai ilaç bayiinin başı.
Yani, Mart 2024’ün son Pazar gününün hemen ertesi sabahı uyandığında, hatırlayacağı gibi.
Ben ise, 2020 yılında Süleyman Demirel Üniversitesi Bahçe Bitkileri bölümünden mezun olmuş bir ziraat mühendisiyim. Aramızdaki ilk fark, bu.
Her ne kadar şu an “basın kartı” sahibi bir gazeteci olsam da, Antalya’nın spor medyası alanında ilkleri ve yapılmayanları yapmakla beraber; bırakın Antalya’yı; ülke gündemine ve hatta yurt dışı basınına yansımış bir çok özel haberde ve röportajda imzam yer alsa ve gazetecilikteki bu başarım, bana bir çok kurum ve önemli kişiden “itibar ve saygı” olarak geri dönüş sağlasa da; ben bir ziraat mühendisiyim.
Bugün olmasa da yarın, bu mesleği elbet yine icra edeceğim.
**
Mühendis olarak mezun olmamın ardından, aile işimin başına geçmek yerine; “farklı olarak ne yapabilirim” düşüncesiyle bir yola çıktım.
Aramızdaki ikinci fark da bu.
Pandeminin en tavan yaptığı, insanların bir sene sonrasını bırakın ertesi gün ne olacağını kestiremediği dönemde, “hayatımda iyi ki almışım” dediğim bir karar ile, bölgenin ilk ve tek topraksız çilek serasını kurdum.
Bireysel olarak çektiğim onlarca kredi, altına girdiğim onlarca risk, her gün devlet kurumları tarafından çıkartılan zorluklar, artan dolar kuru ile projenin sürdürülebilir olmaktan çıkması, böyle bir proje için hayati önem taşıyan elektriği 400 metre mesafeden serama ulaştıracak yatırım maliyetinin yine tarafımdan karşılanmak durumunda bırakılması ve her şeye rağmen ayakta kalmışken geçirdiğim trafik kazası, ne yazık ki bu projenin sonlanmasına sebep oldu.
Bu süreçte en büyük manevi destekçim de, ailemin her bir ferdi oldu.
İçten içe, genç mühendis tarafından bin bir emekle kurulmuş olması sebebiyle “ne cesur kararmış” diye yorumladığınızdan emin olduğum, lâkin belki de “bu cesarete sahip olamayacak insanlar gibi”; dışarıdan “beceremedi” diye kendinizi kandırmaya çalışmanız; bunu da son günlerde “doğru ve gerçek” haberlerden duyduğunuz "rahatsızlıklar" sebebi ile genç bir mühendisin projesini, 1980 yılından beri gazetecilik yapan bir ismin, yani “babamın” projesi gibi lanse etmeniz, sizden beklediğimiz bir aciziyetti ki, şaşırtmadınız.
İtibar ve saygı, elde edilmesi epey güç kazanımlar.
Genç bir mühendis olarak bölgede ilk kez yapılacak bir proje ile dönemin şartlarına kafa tutmaya çalışıp, “mücadele edip” bunu sürdürememek, takım değiştirir gibi parti değiştirmekten sanıyorum çok daha cesaretli bir karardır.
İtibar ve saygının temel gereksinimi de, işte bu cesarettir.
Ve henüz başaramamış olanlar, hiç denememiş; ve denemeye cesaret edememiş insanlardır.
Belirli dönemlerde sosyal medya hesaplarını yorumlara kapatan insanların da bu cesaretten haberdar olması elbette beklenemez.
Bir başkasının yaptığı işi, koyduğu reklam panoları ile kendi yapmış gibi göstermek ne kadar büyük bir aciziyet ise; benim yaptığım bir işi başkası yapmış ve başarısız olmuş gibi göstermek de aynı aciziyettedir.
Ben, bir çoğunda başarısızlık yaşayacak olsam dahi cesaret etmeye; Toros Gazetesi de yaptığı doğru haberlerle “sizi rahatsız etmeye” devam edecek.
Dünyada hiç kimse, seyirci koltuğuna oturan cesur insanları alkışlamaz. Alkışlar hep, sahneye çıkmaya cesaret edenler içindir.