SON DAKİKA

logo


Selahattin Yetgin



Yaldızlı Yalanlar Cenneti!..

    Çok sesli bir müziğin ritminden kaçıp, uzaklara, kendimizi dinleyebileceğimiz çok uzaklara gitmeyi istediğimiz vakitlerdir, hayatın içindeki olumsuzluklardan tiksinmeye başladığımız an’lar.

    Az ötedeki bir minareden yükselen sala sesine kulak kabartan yaşlı insanların bakış istikametini doğru algılayıp ve ellerimizle tüm gürültüyü bastırmak istediğimiz anlarda cami hocasının yitip gitmiş bir canın ismini mırıldandığında dudağımızdan dökülen, ‘Allah Rahmet Eylesin’e karışıverir aslında kıymetini asla bilemediğimiz yaşama şükrümüz.

    Üstü acıyla örselenmiş kocaman bir lahittir asırlardır yaşadığımız kürenin ağırlığı. Sinsi bir rüzgârın yelesine tutunup gitmek isteyişimiz, bir anlamda ne yaşam darlığı, ne işsizlik ve ne de yaşamaktan bıkkınlığımızdır.

    İnsanoğlu her gün kendini yenileyen, yeniledikçe daha bir güçlenen yaratı’dır. Allahın ona verdiği sabır, on parmağındaki on marifet ile bütünleştikçe hep çevresini geniş tutan, dal budak salan ve zorlu mevsimlere meydan okuyan yapısıyla okyanusun tam ortasında da olsa başının çaresine bakabilen bir yetiye sahiptir.

    Tadımlık gülüşler takınıp dudağına, eşe dosta gülümseyişler ikram edişiyle erdemlidir insan. En zor şartlarda kendi karakterini bile yenebilen, geçip geldiği karanlık dehlizlerin karanlık tozunu üzerinden bir anda serpip yeni bir yaşamın aydınlığı ile değiş tokuş edebilen, devasa bir kurgunun kahramanıdır.

    Kendi dağının Rahvan atlarıyla çıktığı bu yaşam yolunda, hırpani bir görünümle ilerleyen o yaşamak yolcusuna bu günlerde hayat nedense biraz zorlaştı kanısındayım. Bir anda çıkıp insan kalıbımızdan, tarafsız bir bakış açısıyla baktığınızda bunu sizler de görebilirsiniz. 

    Sürekli evrim geçiren bir hava esiyor çünkü zarımızın dışında. Ağlamayı bile ayıp sayan insan kütlesi bir anda sevgiyi dışlamış özünden. Titrek dudaklarındaki sevinç aralığından girmeye çalışan her nefesi sorgular olmuş insanoğlu. ‘Nedenini asla ölçümleyemediği, sebebini bilse de dillendiremediği çelişkiler yumağına sarılmış, belirsiz bir ışıltıyla uzaklara, çok uzaklara bakıyor şimdilerde.

    Hiçbir şeyi paylaşmayı bilmeyen insan güruhu dolaşıyor ekranlarda. Birinin ‘siy/ah’! Dediğine, diğeri ‘ak’ diyor, sürgülü kapılar ardında yeni oyunlar oynanıyor, renkler kendini çoktandır inkârda ve yaşamın sahte duruşmalarında masumlar yargılanıyor, suçlular sürüler halinde tahliye ediliyor.

    Bütün olanı biteni anlamaya ‘yaşam bilgim’ acemi kalıyor artık. Çırılçıplak, güneşe yürüyen, bir kahve buğusuna ilerleyen insanların arasına karışıp, denizlerin en mavisine atılıp kulaçlamak ister iken yaşamı, terk edilmiş evlerin arasında ağlayan çocukları, anaları, yaşlıları görüyorum nedense. 

    Gözünü kırpmadan insan canına kıyan, ‘baş almayı maharet sayan’ yüreği kanlı, eli palalı zavallı yaratı/kları ‘es’ geçiyorum hışımla. Onlar ihanet çukurunda ‘aman’ diliyorlar biliyorum, yüzlerindeki en asi kahkahalarıyla. Gül serpiyorum isimsiz mezarlara, dilimdeki Fatiha’yla. Gizli bir bahçenin dehlizlerinde düğünler kuruluyor mutluluğa dair ve ben halay çekiyorum ruhlar dünyasında.

    Sütünü kana karıştırıp içenlerin dergâhında, zebanilerin dillerindeki ‘Yaldızlı Yalanlar’la bir sabun köpüğüne dönüşüyor sonrasında anlam. Üflesek dağılıp kaybolacak, ‘Kalp Gözü’müzü hep açık tuttuğumuz bir menzilde bizi bütün musibetlerden koruyacak, yaşadığımız tüm acılarımıza anlam üretecek bu sarmal bilmiyoruz ne zaman bitecek!.

    Şimdi dokunup yeniden bir yalan makinesinin açma halkasına bir yudum daha alma vaktidir mutluluktan. Ters düz edip yalanları, sarmalayıp sevgiyle bütün doğruları en baştan, yani ‘Yaşamak 1’in ekranından ‘Doğruları, sadece doğruları’ izlemeye yemin ediyor musunuz!. Sonrasındaki İffet kanallarından yaşamın hazzıyla hızla geçerek, yutkunuşlara bölündüğümüz ‘Lezzetin Coğrafyası’ndaki zavallı sunucuya nanik atarak o ‘Sörvayvır Gezegeni’ni yerle bir ederek şarkılı, türkülü, halaylı bir kanalda soluklanmak vaktidir.

    Nedeni belli yalanların birbiriyle örtüştüğü, doğruların sadece kendi gölgesiyle öpüştüğü bu ‘Sır Meridyeni’nde bütün açılışlar, bütün toplantılar, bütün ‘Ak’lanışlar, aslında bir oyundan ibaret unutmayalım!. ‘Vakti gelmeden kuş bile uçmaz’ derler, doğrudur. Kuşlar kanatlarındaki ıslaklığını güneşe serince, yağmurlar çiçeklere can verince ve ömür kapıları bu kez tersine devrilince insanoğlu yeniden savrulacak hayatın rüzgârıyla kendi yüreğinin yörüngesinde.

    Umutlar analarımızın bizi doyamadığımız oyunlardan çağırıp, ‘Acıkmışsındır yavrum’ deyip elimize tutuşturduğu içi katıksız, ima inadına lezzetli bir lokma olacak mutlaka. Sedef oymalı bir sandalla geçiyoruz ihanetin kanlı denizlerini ve bizler kıyıya varınca yeni umudumuz olacak o ‘Yalanlarla Talanlanmış’, ‘Mutluluk Koyu’ adını vereceğimiz ada…

    İnanç yüreğimizdeki asil dövme, bizi hayatı sevdiren fasılda. Biliyoruz, inanıyoruz ve eminiz ki  değişmeye mahkum bu ‘Zırva Masallar’ nasılsa!..

Ekleme Tarihi : 2023.04.16 22:28:18
Son Düzenlenme Tarihi :

Satırlardan Hayatı Okumak.

SEVGİ O(TO)BÜSÜ….

Korku’nun Ulemaları!...

İNSAN Dedikleri!...

Selahattin Yetgin

Yorum Yap